Anahtar kelimelerinizi girin

Etkili İletişimi Güçleştiren Psikososyal Etkenler

Günümüzde bir araya gelen kişilerin arasında etkileşiminin çok kolay olduğu düşünülür. Oysa kişiler arasında her zaman sağlıklı ve etkili bir etkileşim meydana gelmeyebilir. Sosyal psikologlara göre mükemmel ve etkili bir iletişim, kaliteli bir iletişim ütopyadır. Çünkü kişilerarası iletişimler, bilinçli ya da bilinçsiz olarak ortaya çıkan bir takım eğilimlerle bozulmakta ve yanlış yorumlanmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, iletişimi güçleştirerek kalitesine etki eden etkenlerdir.

1. GİRİŞ

Yaşamımızın her alanında iletişimi güçleştiren etkenleri psikososyal, teknik ve kurumsal olarak üç gruba ayırabiliriz.
Ayrıca Graf analize göre kişilerarası iletişimi güçleştirip çatışma konumuna getiren 8 çatışma türü vardır.
a. Aktif çatışma (Kötü adam ne söylerse kötüdür…,
b. Pasif çatışma (Küsler diyalogu….),
c. Varoluş çatışması (Ben sandım ki ….),
d. Tümden reddetme ( Hiçte bile…..),
e. Önyargılı çatışma ( Ben kararımı çoktan verdim…,
f. Yoğunluk çatışması (Haklısın ama ….),
g. Kısmi algılama çatışması (Bunu da mı demiştin?),
h. Alıkoyan çatışma (Anlatamadım galiba ….).
Biz burada psikososyal etkenlerin neler olduğunu ve bunları giderme yolları ile alınması gereken önlemler üzerinde duracağız.

a)Algılama Farklılıkları: Farklı perspektiflere sahip olan insanlar, genellikle bir algılama problemi yaşar ve aynı olayı farklı algılayarak bir iletişim engeline neden olurlar. Algılama engeli genellikle, seçici algılamadan kaynaklanır. Algılamadaki seçicilik bazı mesajların veya mesajın bir kısmının bilerek veya bilmeyerek algılanmaması ile ilgilidir.
Örneğin kişiler belirli ön tiplere ve önyargılara sahip iseler, belirli kaynaklardan gelecek olan mesajları ya hiç algılamayacaklar veya göndericinin kastettiğinden farklı bir şekilde algılayacaklardır. Bu durum aynı zamanda kişilerin duymak istedikleri şeyleri duyacakları ile de ilgilidir.
Otomatik pilota bağlanmış düşüncelerimizin çoğunlukta ise kimi zaman sağırlar diyaloguna dönen konuşma ya da tartışmalar yaşarız. Böylesi durumlarda genellikle anlaşılamamaktan, ya da yanlış anlaşılmaktan çokça şikâyet ederiz. İletişimimizde güçlük yaratan düşünce türleri şunlardır:

1-Filtre oluşturma,
2-Ya hep ya hiç tarzında kutuplarda düşünmek,
3-Aşırı genellemeler yapmak,
4-İnsan sarrafı olma ( karşısındakinin ruhunu okuma),
5-Olası en olumsuz temayı senaryolaştırma,
6-Kişiselleştirme- sorumluluk sahibi hissetme,
7-Kontrol odağınızın durumu,
8-Bireysel adalet algısı,
9-Duygularınızın doğruluğundan taviz vermemek,
10-Kendinizi değil, çevrenizdekileri değiştirme düşüncesi,
11-Önyargı ile çevrenizdekileri sınıflamak,
12-İnsanları günah keçisi haline getirip, suçlu aramak,
13-Kalıplaşmış mutlaka-asla düşünce yapısı,
14-Kendini doğruluk abidesi olarak görme,
15-Ödüllendirilme beklentisi.

b)Alınganlık: Alınganlık ruhun kendi kendini deşen yarasıdır. Alıngan kişi karşısındaki insanların her söylediğinde mutlaka kendisine yönelik bir olumsuzluk arar ve bulduğunu sanır. Kendisiyle öteki insanlar arasında duvarlar ördüğü için genelde kimseyle düzgün bir iletişim kuramaz. Başkaları da alıngan kişilerle konuşmayı tercih etmez.

c)Bilgi eksikliği: Kaynağın bilgi eksikliğinden dolayı iletişim kısıtlamasının ortaya çıkmaması için, mesajının içeriğini bilmesi gerekmektedir. Konuşma veya yazışmalarda mesajı açık bir şekilde ifade edilmeyip, boşluklar bırakılırsa, alıcı bu boşlukları kendi önyargılarıyla doldurmakta ve mesaj anlam değişikliğine uğramaktadır. Mesajların anlaşılamayan bölümleri dinleyici tarafından ya aklıdan doldurur, ya da ilgisini dağıtıp başka şeyler düşünmeye başlar.
Hedefin mesajı kavrayacak düzeyde bilgi sahibi olmaması durumunda kişi
mesajın bazı bölümlerini atlayarak algılar,
hiç algılamaz,
yanlış algılar.

ç) Bireysel Tutum ve Davranışlar: Aile yaşamında anne-baba, anne-baba ile çocuklar, okul ortamında öğretmen-öğrenci ve genelde insan ilişkilerinde iletişim ve etkileşimi engelleyen bazı bireysel tutum ve davranışlar bulunmaktadır. Bilinçli ya da bilinçsiz olarak yaygın şekilde kullanılan bu kişisel davranış biçimleri ve tutumlar özet olarak şunlardır (Gordon 1993).

• Yönlendirmek ve Emir Vermek: Etkileşim sırasında “emir vermek” ve “yönlendirme” iletileri kişinin duygularının, gereksinim ve sorunlarının önemsiz olduğunu anlatır.
• Uyarmak ve Gözdağı Vermek: Emir verme ve yönlendirme gibi, “uyarıcı iletiler“ de, kaynak kişinin, alıcı kişinin istek ve gereksinimlerine saygı duymadığını anlatır, korkutucu ve sinirlendirici bir etki yapar.
• Ahlak Dersi Vermek: İletişimde kaynak kişi veya alıcı, ahlak dersi verme şeklinde, kişilerin dışındaki bir güç veya otorite tarafından bastırılması, dış güçlerin kişinin gücüne karşı kullanılması, zorunluluk ve suçluluk duyguları yaratır, durumunu daha şiddetle
savunmasına yol açabilir.
• Öğüt, Çözüm ve Öneri İletileri: Öğüt, öneri ve çözüm iletileri, kişinin sorunlarını kendi kendisine çözebilme yeteneği olmadığına inandıklarını vurgular ve bazen kişiyi dıştan destek arayan, bağımlı bir kişilik yapısına götürür.
• Nutuk Çekmek, Öğretmek, Mantıklı Düşünceler Önermek: Kişiler arasında sorun olmadığı zaman, “öğretme ve öğrenme” ilişkileri kabul edilebilir olduğu halde, sorunlu dönemlerde kabul edilemez hale gelir. Bazı durumlarda kişinin kendini şiddetle savunmasına yol açabilir.
• Eleştirmek, Suçlamak ve Yargılamak: İnsanları eleştirmek, suçlamak ve sorgulamak, söz konusu kişi üzerinde olumsuz etki yapar.
• Övmek ve Olumlu Değerlendirmek: İyi bir davranışta bulunduğu zaman kişiyi “övmek”, ödül yerine geçer, kişiyi mutlu eder ve uygun davranışını pekiştirir. Kişinin benliğine uymayan olumlu ama abartılı bir değerlendirme ise kızgınlık uyandırır.
• Alay Etmek ve Ad Takmak: Şaka yollu da olsa kişilerle “alay etmek”, isminin dışında başka bir ad takmak, benliği üzerinde olumsuz etki yapar.
• Davranışları Yorumlamak, Analiz Etmek ve Tanı Koymak: Bireyin davranışlarını, analiz etmek ve yorumlamak gibi iletiler, kaynak kişinin, alıcı kişiye ilişkin davranışlarının nedenlerini bildiğini anlatır.
• Soru Sormak ve Sorgulamak: Bir sorunu olan kişiye doğrudan sorular sormak, onda güvensizlik ve kuşku uyandırabilir.
• Şakacı Davranmak ve Alay Etmek: Şakacı davranmak ve alay etmek kişide küçümsendiği duygularına neden olur, saygı gösterilmediği, bazen de dışlandığı düşüncesi yaratır.

d) Cinsiyet Farklılığı: Bayanlarla erkekler arasında ortak bazı beden dili özellikleri vardır. Bunun yanında cinsiyete göre, kültürden kültüre değişen farklı sözsüz iletişim yöntemleri vardır. Cinsiyet farklılığı, özellikle geleneksel toplumlarda önemli bir iletişim engelidir. Kadınlarla erkekler arasında görüşme engelleri, görüşmeler sırasındaki sosyal mesafe, cinsiyetten kaynaklanan iletişim engelleridir. Hatta iletişim sırasında farklı cinsiyette olmanın farkında olmak bile bir iletişim engelidir (Coşkun,2006).

Bayanların iletişim dünyalarına ait bulgular:
v Konuşma sırasında karşılarındakine daha saygılılar.
v Dilbilimsel olarak daha kibarlar. Konuşanın sözünü nadiren kesiyorlar.
v Başkalarını soru sormaya ve konuşmaya devam etmeye cesaretlendiriyorlar.
v Sık sık konuştukları kişiyi dinlediklerini belli eden kısa ifadeler kullanıyorlar. Diğer konuşmacıların varlığını kabul ettiklerini belirtmek üzere”siz” ve “biz” gibi kişi zamirlerini daha fazla kullanıyorlar.
v Sözleri kesildiği zaman ya da dinlenildiğine dair bir tepki almadıklarında, sessiz kalma stratejisiyle durumu protesto ediyorlar.
v Eşit düzeyde gördükleri arkadaşlarıyla güven içinde, çoğunlukla ev ortamında özel konularda konuşmayı tercih ediyorlar.

Erkeklerin iletişim dünyalarına ait bulgular:
• Karşılıklı konuşmalarda sık sık karşılarındaki konuşmacının sözünü kesiyorlar.
• Kadınlara açıklama yapma eğilimindeler.
• Diğer konuşmacılara meydan okuyor ve tartışma çıkarıyorlar.
• Tartışılan konuyu kontrol etmeye çalışıyorlar.
• Diğer konuşmacıların yorumlarına kulak asmıyorlar.
• Büyük gruplar halinde, genel konularda rahat konuşuyorlar.
• Konuşmalarında bilgi ve becerilerini göstermeye çalışıyorlar.
• Üstünlük kurabilecekleri ya da üstünlüklerini devam ettirebilecekleri ortamlarda daha rahat konuşuyorlar.

e) Olumsuz davranışlardan meydana gelen kısıtlamalar:
Kişilerarası iletişimde olumsuz davranışlar, hem iletişimde güçlük çıkarır hem de sağlıksız bir ilişki meydana getirir. Bu davranışlar şunlardır.

• Kendini Haklı Çıkarma Çabası (Truth): Kendimizin ‘haklı’ olduğu ve karşınızdaki kişinin ‘haksız’ olduğunda ısrar etmek.
• Suçlamak (Blame): Sorunun öteki kişinin hatasından kaynaklandığını söylemek.
• İnanç Kurbanı Olmak (Martyrdom): Suçsuz bir kurban olduğumuz konusunda ısrar etmek.
• Yenmek (Put-down): Öteki kişinin kaybettiğini çünkü bazı belirli şeyleri ‘her zaman yaptığını’ ya da ‘hiçbir zaman yapmadığını’ ısrarla söylemek.
• Ümitsizlik (Hopelessness): Vazgeçerek artık çaba gösterecek hiçbir nokta olmadığında ısrar etmek.
• Beklentide Olmak (Demandingness): Daha iyi bir tedaviye hakkımız olduğunu söylemek fakat ne istediğimizi, ne beklediğimizi doğrudan, düzgün bir şekilde anlatmayı reddetmek.
• İnkâr Etmek (Denial): Gerçekten sinirlendiğimizde, incindiğimizde, incinmediğimiz ve üzülmediğimiz konusunda ısrar etmek.
• Pasif Saldırı (Passive Aggression): Somurtarak, içimize çekilmek veya hiçbir şey konuşmamak. Odada fırtına estirmek veya kapıyı şiddetle çarparak kapatmak.
• Kendini – Suçlamak (Self-blame): Sorunla ilgilenmek yerine, bir aptal gibi veya dehşete düşmüş biri gibi davranmak.
• Yardımcı Olma Görüntüsü Vermek (Helping): Öteki kişinin ne kadar kederli, incinmiş veya sinirlenmiş olduğunu, onun duygularını ifade etmesini ‘dinlemek’ yerine ona ‘sorunu çözmesi için’ veya ‘yardımcı olmak için’ çaba göstermek.
• İncitmeye Yönelik Alaycılık (Sarcasm): Sözlerimiz ve ses tonumuzla gerginlik veya düşmanlık taşıyan ifadeler kullanmak.
• Günah Keçisi (Scapegoating): Öteki kişinin ‘bir sorunu’ olduğunu ve kendimizin ‘aklı başında ve mutlu’ olduğunu iddia etmek.
• Savunmacılık (Defensiveness): Yanlış bir davranış veya kusur olduğunda bunu itiraf etmeyi reddetmek.
• Karşı Saldırıda Bulunmak (Counterattack): Karşıdaki kişinin neler hissettiğini anlamaya çaba göstermek yerine, onun eleştirilerine karşı eleştiri ile yanıt vermek.
• Konuyu Başka Tarafa Çevirmek (Diversion): Burada ve şimdi her neler hissettiğimizle ilgilenmek yerine, geçmişte bize yapılan haksızlıklarla ilgili üzüntülerimizin bir listesini yapmak.

f) Dinleme Yetersizliği: Çoğu kimse karşısındaki kişinin ne söylemek istediği ile ilgilenmez aksine kafasındaki fikri ve düşünceleri karşısındakine aktarmaya çalışır. Bu başkasının söylediklerinin yalnızca bir bölümünü işitmemize yol açar. Üstelik karşımızdaki kimse daha sözünü tamamlamadan hemen karşımızdakinin mesajını eksik algılamamıza ve hem de duygularına daha az önem vermemize yol açar. Bu durum, bize her şeyden önce, iyi bir dinleyici olmamız gerektiğini ortaya koyar. Bunu ana fikri, “Herkes konuşmak istiyor, bazıları düşünmekte istiyor, ama hiçkimse dinlemek istemiyor.” olan espri en iyi ifade eder.

g) Duyarsızlık: Kimi zaman başkalarının duygularını dikkate almak bize fazla gelir. Akşam yorgun argın eve gelmiş, ertesi günün dersine hazırlamaktasınız. O hengâmenin içinde, 12 yaşındaki çocuğumuzun, “Anne/baba, ben çirkin miyim? ” sorusunu yanıtsız bırakırsak. Benzer soruları birkaç kez daha yanıtsız kalırsa, muhtemelen çocuğumuz dertlerini bir daha bizimle paylaşmayacaktır.
Her şeye duyarlılık göstermek mümkün değildir. Günlük hayatın temposu içinde kimi zaman kendimizi etrafa kapatmamız gerekebilir. Oysa sürekli kendi yaptıklarımız, kendi durumumuz ya da kendi duygularımızla ilgilendiğimizde, insanlarla olan iletişimimiz aksamaya başlar.
İnsanların;
Üzüntüsüne özen göstermezsek,
Kızmasına aldırmazsak,
Sorularını yanıtsız bırakırsak, aramızda iletişim kurulabilir mi?

ğ) Fiziksel Görünüm: Diğer insanların fiziksel görünümü onlara karşı davranışlarımızı ve iletişim kurma biçimlerimizi etkileyebilir. Genel kanı fiziksel yönden çekici olmanın ilişkiler üzerinde olumlu etkisi olduğudur.

h) Duyguların Rolü: Duygular yaşamımızda büyük yer tutar. Çünkü dış dünyayı algılama biçimimizi ve ona nasıl tepkide bulunacağımızı belirler. Örneğin depresyonda olan biri etrafında olan bitene olumsuz yönden bakar ve ortamdaki işaretleri yanlış değerlendirebilir. Sevinçli olduğumuz bir günde başımıza gelen tersliklere daha hoşgörülü bakabiliriz. Çok sevdiğimiz birinin hatalarını görmeyebiliriz. Mutluysak mutlu olmanın işaretlerini sergileriz, örneğin, gülümseriz, sosyal etkileşime girmek isteriz.

ı) Güven ve Açıklık: Kaynak, alıcıya göre güvenilmeyen bir kişi ise, mesaj istenildiği biçimde alınmayabilir ya da reddedilebilir. İletişimde güvenilirlik çok önemlidir. İletişim kazalarının aza indirilebilmesi için bireyler arasında karşılıklı güven duygusunun geliştirilmesi gerekmektedir. Karşılıklı güven duygusunun temelinde de dürüst olma yatmaktadır. İletişimde bulunacaklar birbirlerine güvenmeli ve açık olmalıdırlar.
Güven duygusunun üç boyutu vardır:
1) Kendine güven duymak.
2) Güvenilir olmak.
3) Başkalarına güven duymak.

i) Hale Etkisi: Yalnızca tek bir özelliğe, bakarak bütün diğer özelliklerin de aynen onun gibi olduğunun düşünülerek algılanmasıdır. Hale etkisi iki değerli düşüncenin doğurduğu bir sonuçtur. Bu durumda biz olayları veya cisimleri iki şekilde görürüz,
• İyi veya kötü,
• doğru veya yanlış,
• beyaz veya siyah vb.
Böyle olunca, eğer beğendiğimiz ve güvendiğimiz bir kimseyi dinliyor ya da hiç tanınmadığımız ancak inançlarımıza ve değerlerimize uygun tarzda kişi konuşuyorsa, bütün söylediklerinin iyi ve doğru şeyler olarak algılamaya ve söylenen şeyleri kabullenmeye önceden hazırlanmışız demektir.
Aksine, kaynak sevmediğimiz bir kimse ise ya konuşmaları duymazlıktan gelme, ya da önemli bir şey söylemediğini düşünme eğilimi, otomatikman ona karşı gelmeye veya onun görüşlerini dikkate almamaya yöneliriz. Böylece kişilerde var olduğu bilinen tek bir nitelik, diğerlerine ve özellikle iletilen mesajın anlamına yansımış, onun gerçek anlamını bilmeden olumlu veya olumsuz nitelenmesine ve iletişimin aksamasına yol açacaktır.

j) Anlamsal Engeller: Göndericinin mesajı oluştururken kodladığı semboller alıcı için anlam taşımıyorsa, ortada etkin iletişimi engelleyen anlama dayalı bir problemin varlığından söz edilebilir. Gönderilen ve duyulan kelimeler, tümüyle aynı olduğu halde, kastedilen ve algılanan anlamlar faklı olabilmektedir. Bazı durumlarda gönderilen mesajın, alıcı açısından hiçbir anlam ifade etmemesi de mümkündür. Bir mesajın doğru anlaşılıp anlaşılmaması, anlamsal problemlerin var olup olmamasına bağlıdır. Dil, haberleşme araçları içinde en önemlisidir. Ancak bazen dil yeterince bilinmiyorsa, bu durumda dil iletişimin anlamsal problemini ortaya çıkarır. Anlamsal problemlerin nedeni, özellikle o dili iyi bilmeyenlerin, dilin içerdiği kelimelerin bazen ‘birden çok anlamını değil, sadece ilk ve genel anlamını bilmeleri veya kelimelerin ”Cümle içinde farklı anlamlarda kullanımını algılayamamaları durumunda, anlamsal engeller ortaya çıkar.

k) Kişilik yapıları: İletişim sürecinin etkinliğini azaltan en önemli engel gönderici ve alıcının farklı kişilikte olmalarıdır. Kişilerin çocukluktan itibaren geliştirdikleri bir kişilik yapıları vardır. Bazı insanlar sempatik, güler yüzlü, hoşgörülü gibi bazı ifadelerle tanımlanırken bazıları ise sinirli, kaba, kinci, korkak gibi ifadelerle tanımlanabilmektedir. İnsanların kişilikleri kişiler arası iletişimlerinde etkilidir. Kişilerarası iletişim ve ilişkileri zorlaştıran olumsuz karakter özellikleri şunlardır (Cüceloğlu 2003).
• Mükemmeliyetçilik (pertectionlism),
• Şiddetli öfke (rafe),
• Kibir ve gurur (arrogance),
• Eleştirme ve suçlama,
• Yargılayıcılık (judgmentalism),
• Hor, aşağılık görme(contempt),
• Koruması altına almak (patronizing),
• Sürekli yardım etme,
• Başkalarına sürekli hoş görünme,
• Haset Duymak/kıskanmak(envy).

l) Öğrenilmiş Olan İletişim Modeli: Mevcut toplumsal yapı ve ailedeki iletişim biçimi bireye nasıl davranması gerektiği konusunda pek çok ipucu verir. Bu örnekleri modelleyen birey aynı tür bir olayla karşılaştığında aynı şekilde davranma eğilimi gösterir. Örneğin küçüklüğünde çok dayak yiyen çocukların yetişkin olunca kendi çocuklarını aynı şekilde dövdükleri örnekler oldukça fazladır.

m) Geçmiş Deneyimler: Kişilerin geçmiş deneyimleri, geçmişte buna benzer durumlarda yaşadıkları deneyimler kişilerin nasıl davranacağını etkiler. Örneğin geçmişte yanına saat sormak için yaklaşan bir kişi tarafından tacize uğrayan ya da soyulan bir bayan, kendisine saat soran kişi ile iletişim kurmaktan kaçınacak, temkinli davranacak, eğer bu soru gecenin bir vaktinde ıssız bir yerde gerçekleşiyorsa kuşkusuz çığlık atacak ya da koşarak kaçacaktır.

n) Psiko-Fizyolojik Durum: Kaynak veya alıcı üç gündür açsa ya da yorgunsa, daha biraz önce patronundan azar işitmişse kişiler arası iletişimde takındığı tutum daha negatif olacaktır. Öte yandan çok güzel bir haber alan kişi kuşkusuz kişiler arası ilişkide daha pozitif, belki daha tavizkar olacaktır.

o) Kompleksli Oluş: Bazı kişiler, henüz konunun ne olduğu açıklanmadığı halde, o konuda her şeyi bildiklerini iddia ederler. Bu çeşit bir tutum ve davranış anlaşmazlıklara neden olduğundan iletişim güçleşir. Bu tip insanlar sağlıklı bir iletişim kuramadıkları gibi olumlu tartışma da yapamadıklarından sürekli gergin olurlar. Ayrıca bu yapıdaki insanlar çoğu birey tarafından da sevilmezler.

ö) Konuşma arzusu: Kaynağın ya da alıcının konuşma isteğinin yoğunluğu (aşırı arzulu oluşu) etkili bir dinleme ve sonuçta iletişim engeli oluşturabilir. Alıcı kendi söylemek istediklerini anlatmak için aceleci davranır ve dinlemeyi bir kenara bırakır. Söyleyeceklerini düşünürken konuşan kişinin ne demek istediğini de kendisine göre varsayımlara dayandırır.

p) İletişim Korkuları: Bazı korkular içgüdüseldir ve hayatta kalmakla ilgilidir. Ne var ki, iletişim güçlükleri yaşatan korkular çok farklıdır.
Örneğin:
• Yeni durum ve insanlardan,
• Yanlış şeyler söylemekten,
• Alaya alınmaktan,
• Başkasının gözüne aptal görünmekten,
• Duygularımızı ifade etmekten ya da duygularımızı kontrol edememekten korkmak, iletişim korkuları arasında sayılabilir.
Yanlış anlaşılmaktan korktuğumuz için hiçbir şey söylemeyiz. Duygularımızı kontrol etmekten korktuğumuz için duygularımızı bastırırız. Eleştirilmekten korktuğumuz için düşündüğümüzü söylemez, bulunduğumuz ortamdaki kişilerin görüşlerini benimsermiş gibi yaparız. Böylece bu korkular başka insanlarla iletişim kurmamızı zorlaştırır.

r) Çıkarımlar (varsayımlar): Birçoğumuz iletişimde, bütün unsurlar yerine oturmadan hemen sonuca atlarız. Çoğu zaman, daha sonradan yanlış olduğu ispatlanabilen varsayımlarla ya da çıkarımlarda bulunuruz. “Ama ben sanmıştım ki,” “Ama sen öyle demek istememiş miydin,” gibi ifadeler hata yapmamıza neden olan çıkarımsal düşüncelerin olduğu iletişimlerden sonra söylenmektedir. Bir şeyi gördüğümüzde, duyduğumuzda ya da okuduğumuzda aslında göndericinin asıl anlatmak istediğinden çok daha farklı bir anlama geldiğini düşünürüz.

s) Savunma mekanizmaları: Savunma mekanizmaları narsisistik savunmalar, ilkel savunmalar, nevrotik savunmalar ve olgun savunmalar olmak üzere sınıflandırılabilir. Narsisistik savunmalar gelişmişlik açısından derecelendirilecek olursa en ilkel savunma mekanizmalarıdır. Olgun mekanizmalar ise normal ve sağlıklı uyum mekanizmalarıdır. Bu gruplar arasında kesin bir sınır olmayıp geçişler vardır. İletişimde olgun savunma mekanizmaları olumlu katkıda bulunurken olgun olmayan savunma mekanizmaları ise güçlükler çıkarabilmektedir. Bunların isimleri şunlardır.

Narsistik savunmalar, İnkar (denial), Çarpıtma (ditortion), İlkel idealizasyon, Yansıtma (projeksiyon, Yansıtmalı özdeşim, Bölünme (splitting).

İlkel savunmalar, Dışa vurma (acting out), Bloklama, Hipokondriazis, İdentifikasyon (özdeşim), İçeatım (introjection), Pasif agresif davranış, Yansıtma (projeksiyon, Regresyon (gerileme), Somatizasyon.

Nevrotik savunmalar, Kontrol etme, Yer değiştirme (displacement), Disosiyasyon (çözülme), Dışa atma (eksternalizasyon), İnhibisyon,
Entellektüalizasyon (düşünselleştirme), İzolasyon, Usa vurma (rasyonalizasyon), Reaksiyon formasyon (karşıt tepki kurma, Bastırma (represyon).

ş) Kesintiler: İletişimde kaynakla alıcı arasındaki bilgi alışverişinin geçici süreyle kopmasıdır. Herhangi bir iletişim sürecinde meydana gelen kesintilerin, iletişimi güçleştiren bir etken olduğu açıktır.
Bir yazı veya yazılı sınav kağıdını okurken, çalışma arkadaşlarımızdan veya öğrencilerden biri içeri girer ve bizimle konuşmaya çalışır. Dikkatimizi yazıdaki mesajdan uzaklaştırıp, arkadaşımızın/öğrencinin mesajına yöneltmemiz gerekir. Burada yazıdaki mesaj kesintiye uğramıştır.
Bir kişi ile konuşurken sekreterimiz masasından kalkıp kısa bir süre için dışarı çıkar. O yokken telefon çalar. Telefona cevap versekte vermesekte karşımızdaki kişi ile konuşmamız kesintiye uğramıştır.

t) Odaklanamama (yoğunlaşamama): Kaynak uzun ve yoğun bir işgününün sonuna doğru sıkılmış veya yorgun olabilir. Alıcının doğrudan kendi alanı dışında kalan sorularına veya sorunlarına pek fazla önem vermez ve bu konular kendisini sinirlendirir. Alıcının aktarmak istediği mesaja odaklanma arzusu duymaz ve bunu da belli eder. Bu durumda iletişimde güçlük yaratabilir.

u) Önyargılar Ve Yanlış İnançlar: Önyargılar ve yanlış inançlar olumsuz yaşam deneyimleri, toplumlar ve kişiler arası çekişme, aşırı güven veya güvensizlik, umutsuzluk, kronikleşen sorunlar, kabul görememe, ret edilme, yanlış anlaşılma korkuları vb. durum ve duygular sonucunda insanda oluşabilen insanı belli durumlar karşısında gereksiz yere engelleyen veya harekete geçirebilen bir özelliğe sahiptir. Ne yaparsam boşuna, her yolu denedim olmuyor, kesinlikle olmaz, o zaten hep öyle, bana bir şey olmaz, ben yapamam, onlar zaten beceriksiz, sen hep bunu yapıyorsun gibi mutlak ifadeleri içeren karşıdakine veya kendine hiçbir şekilde şans tanımayan istem dışı tik’ sel davranışlarla kendini bulur. Önyargılarda hakim olan ani, mutlak, yargılayıcı, saldırgan, suçlayıcı ve çekingen gibi özellikler insanı pasif veya çatışmalı iletişime sürükler. Önyargılar ve yanlış inançlar insanı amaçları ihtiyaçları doğrultusunda adım atmasını engeller veya gereksiz yere kaosa, çatışmaya sürükler. İnsanın değişimi ve gelişimi önünde direnç oluşturabilirler. Bu nedenle iletişimi en fazla güçleştiren faktörlerden biri olarak söyleyebiliriz.

ü) Savunucu Tutum: İletişimde en başta gelen bozuk temellerden biri, savunuculuktur. Savunuculuk, bireyin benlik bilincini koruma gereksiniminden kaynaklanır. Birey, “benlik bilinci”nin tehlikede olduğunu hissederse “benliğini” korumak için savunucu bir tutum içine girer. Savunucu durumdaki kişi ön yargılıdır, karşıdakinin kendisine ya tepeden baktığını sanır, ya da karşıdaki tarafından alay konusu olmaktan korkar. Karşıdakini nasıl alt edeceğine, tartışmayı nasıl kazanacağına nasıl baskın çıkacağına, karşısındaki sözlü saldırıda bulunursa nasıl karşı koyacağına zihnini yorar. İletişimdeki savunuculuk kendini sadece sözlü iletişimde değil, beden hareketlerinde, yüz ifadelerinde ve sesin tonunda da gösterir. Bize haksızlık yapıldığında veya benliğimize bir saldırı olduğunda kendimizi savunmamız gerekebilir. Ancak bu saldırılar görevimizle ilgiliyse hizmet verdiğimiz kişilerin haklarını ilgilendiren bir yönü vardır. Güçlü ve olgun kişiler duruma karşısındaki kişilerin penceresinden bakabilirler. Kendine güvenleri yeterli değilse savunmaya geçeceklerdir. Yapılan araştırmalar, savunma özelliği arttıkça, iletişimdeki verimin düştüğünü, savunma azaldıkça, mesajın anlamına ve yapısına daha da dikkat edilebildiğini ortaya koymuştur.

v) Sosyal ve Kültürel Farklılıklar: Anlamların bir değişimi olan iletişim, kültürel farklılıklar tarafından da engellenir. Bir düşünce, kodlama sırasında semboller ve dil aracılığıyla yeniden yorumlanır. Kod çözme sırasında da mesaj tekrar yorumlanarak yeni bir anlama kavuşur. Bu anlamı, alıcı belli bir forma göre kodlar; ancak iletişimde kullanılan semboller ve dil bireyin bilgi birikimine ve kültürel yapısına bağlıdır. Bireyler farklı kültürlerden gelen gönderici ve alıcıları anlama ihtiyacı duyar. Farklı kültürlerden gelen gönderici ve alıcının ilettiği mesajı yorumlarken, çeşitli zorluklar yaşayabileceği gibi, onlara mesaj iletirken ve alırken, kültürel farklılıklar nedeniyle iletişim sürecinde bozulmalar yaşanır. Kültürler arası iletişimde temel bir problem bir kültürün ve onun değerlerinin diğer kültürle uyuşmaması problemidir.

y) Zaman Yetersizliği: Zaman darlığı önemli bir iletişim engelidir. Zaman zaman ya bizim zamanımız kısıtlıdır yada karşımızdakinin. Bu durumda etkili bir iletişim kurmanız olası değildir. Organizasyonlarda yöneticiler, zaman sınırlılığı nedeniyle tüm astlarıyla iletişim kurma olanağına sahip değillerdir. Bu nedenle iletişim kurma konusundaki zaman baskısı, çoğu kez iletişim problemlerine neden olur. Hızlı konuşarak zaman kısıtlamasıyla karşı karşıya bulunduğumuz mesajını vermiş oluruz. Zamanın ne kadar önemli olduğunu, konuşacağı çok sözü olup da buna zaman bulamayan insanlar çok iyi bilir.

z)Kuşak Farkı: Sosyolojik anlamda, “nesil” veya “kuşak” yaklaşımı 25-30 yıllık yaş farkı olan bireylerin olduğu gruplar için kullanılır. İki kuşağın sağlıklı ilişkiler içinde olmaması, aralarında anlaşmazlıkların bulunmasıdır. Yetişkin kuşak ile genç kuşak arasında konuşma biçimi, beğeniler, giyim-kuşam, davranış biçimleri, dünya görüşü, yaşam felsefesi, siyasal tutum, değer ve tutumlar gibi oldukça geniş konularda iletişim çatışmaları yaşanmaktadır. Ayrıca gençlerle konuşmamak, sert davranmak, güvenmemek ve tutarsız davranışlar kuşaklar arası iletişimde güçlük oluşturmaktadır.

2. SONUÇ VE ÖNERİLER
İletişimde etkinliği gerçekleştirmek amaç olmakla birlikte her zaman ulaşılabilecek bir sonuç değildir. Dikkat edilmesi gereken hususlar iletişimi güçleştirerek onun kalitesine etki eden faktörlerdir. Etkili iletişimi güçleştiren faktörlerden olan psikososyal etkenlerin neler olduğunu, giderme yolları ile alınması gereken önlemleri bilmek yararlı olacaktır.

3. KAYNAKLAR
COŞKUN Meltem Yenal, Bilim ve Teknik Sayı 464, Tübitak, Ankara, 2006
CÜCELOĞLU Doğan, Yeniden İnsan İnsana, Remzi, İstanbul, 1992.
DEMİRAY Uğur, Etkili İletişim, Pegem Akademi, Ankara,2008
DEMİRAY Uğur, Genel İletişim, Ankara, Pegem A, 2003.
DİCLELİ Ayşe Bilge, AKKAYA Serra, Konuşa Konuşa, , BZD, İstanbul, 2000
GÖKÇE Orhan, İletişim Bilimi, Siyasal Yayınları, Ankara,2006
HATİPOĞLU Ahmet H. Genel ve Teknik İletişim, Adana MYO, Adana,2007
MISIRLI İrfan, Genel İletişim, Detay, Ankara, 2003.
TUTAR Hasan, Genel ve Teknik İletişim, Nobel, Ankara,2003.
YATKIN Ahmet, Halkla İlişkiler ve İletişim, Nobel, Ankara, 2003.

Yorumlar

  1. Hamdi Hatipoğlu
    Şub 15, 2018

    Kapsamlı bir çalışma yapmışsınız. Ellerinize sağlık.Yeni çalışmalarınızı bekliyoruz.

Yorum Yaz

E-posta adresiniz kimseyle paylaşılmayacak.